20 Ağustos 2007 Pazartesi

Gölgelerin Gücü Adınaaaaa!!! Ben She-ra'yım!!! :D

Bir zamanların dillerden düşmez, en popüler repliğiydi bu: "Gölgelerin gücü adına!" (Ne demekse!:) Hayatlarımıza He-man (az sonra ondan da bahsedeceğim) ve She-ra'dan sonra girdi, ve bir daha hiçbirimiz eskisi gibi olmadık... :)


Efendim, bildiğiniz üzere She-ra, He-man'in kız kardeşi olup, kötülüklere karşı savaşmaktadır... Bir de güzeller güzeli kanatlı uçan bir atı da vardır onun, adı bilmem ne Rüzgar ( hatırlayanlar bana hatırlatsın) Ben ufakkene, sailormoon'dan önce bunu idol bellediydim:) Alırdım elime dedemin bastonunu, çekilirdim kimsenin olmadığı bir köşeye, kaldırırdım havaya, repliği söyler, She-ra olurdum :D napayım! ben çok çirkindim, She-ra ise maşşallah taş gibiydi o vakitler, bi de af edersiniz elini "koy"duğu yerde güller bitiyordu :D Çocuk aklı, özeniyordum işte ben de... :)



He-man'deki kötü karakter İskeletor gibi bundan da ona çok benzeyen kötü bir karakter vardı çizgfilmde... Paso She-ra'yı yok etmeye çalışırdı... Yav gerizekalı! Çocuklar öğrendi, bir sen mi öğrenemedin çizgifilmlerde kötüler asla kazanmaaaaaz! :)



Daha She-ra üzerine ne diyeyim bilmiyorum ki... O anlatılmaz yaşanır desem, çok mu iğrençleşmiş olurum? :)

Voltron Voltron Voltron! :D


Efendim zamanının unutulmaz repliği... 3 kere "Voltran Voltran Voltran" deriz biz Türkiye'deki tabiriyle, Voltron'umuz oluşur, sonra da değmesinler heyecanımıza keyfimize :D


8o'lerin en ünlü çizgifilmini unutmadık herhalde! :) Günümüzde yayınlanan çizgi filmlerin ve bilimum bilimkurgu çizgi filmlerin babasiydi. Bizleri saf dünyamizdan alip savasçı diyarlara götüren ilk çizgi filmdi :) 5 tane aslan vardi. "Voltran, Voltran, Voltran" deyince koskocaman robot olurdu. Ama bunlar kocaman robotu oluşturmadan önce ille de tek başlarına savaşmaya çalışırlardı rakipleriyle. Sonra baktılar olmuyo direkt Voltron olusturulurdu. Hey gidi günler heeey.



Aslanlar birleşirken söyledikleri abuk sabuk laflari hatirlatmak isterim: "iç kılıç sistemi hazır, dainoten bağlantıları açık, infra hücreler tamam, mega iticiler açık.Voltron Voltron Voltron!". :D



Rakiplerini de hep aynı şekilde en son IŞIN KILICI diye bağırırlar kılıcı çıkartıktan sonra düşmanı kılıç darbesiyle yok ederlerdi. :)



Günümüz çizgifilm sektörünün gelişmişliğine bakınca bizdeki "Dünyayı Kurtaran Adam" gibi bir şey kalıyor ama, olsun! Dandik de olsa ilk göz ağrılarımızdan o bizim! :D

Georgie...

Efendiiim... Üzerinde söyleyecek çok fazla sözüm olan bir çizgifilm de Georgie'dir...


En ince ayrıntılarına dek büyük bir özen ve dikkatle izlemiş bulunduğum bu çizgifilm, benim psikolojimde derin yaralar bırakmıştır... :) Anlatayım, bakın sizler de bana hak vereceksiniz...
Georgie adlı kızımızın babası aslında sürgün bir vatandaştır... Ve o dönemde "sürgün" olmak suçların en büyüğüdür... Kızının bu lekeyle yaşayamayağını bilen babası onu bir aileye evlatlık olarak bırakır...



İşte Georgie'nin hiç bilmediği geçmişi böylece ardında kalır, ve o hayatını evlatlık alındığı bu ailede devam ettirmeye başlar...



Fakat evin annesi Georgie'yi katiyetle kabullenmez... Seneler geçtikçe de ona olan tavrı daha da keskinleşir...






Oğullarının Georgie'ye olan düşkünlüğünün bir gün onları düşman edeceğinin farkındadır, ve oğulları için çok endişelenmektedir...












Georgie büyüdükçe güzelleşir, büyüdükçe güzelleşir... Ve evin büyük oğlu Abel, artık ona karşı duygularını dizginleyememektedir...







Sırf Georgie'den uzaklaşmak, onu unutmak için denizci olmaya karar verir, ve evden ayrılır...




Fakat 1 sene sonra döndüğünde onu asla unutamayacağını anlar ve ona açılmaya karar verir...











Abel bu duygu karmaşasında boğuşurken, zavallı Arthur'un da durumu aslında pek iç açıcı değildir...








Abel'ın Georgie'ye karşı duygularını bile bile kendi aşkını içinde yaşamaya devam eder...











Oğullarının dönüşü olmayan bir çıkmaza girdiğinin farkına varan anneleri, bir gün Georgie'ye aslında onların kızı olmadığını ona haykırır ve döve döve evden kovar...




Fakat kendinden geçen Georgie, bu kadar acıya katlanamaz, kendini nehire atar, ve intihara kalkışır... Ama Arthur onu boğulmaktan son anda kurtarır...




Georgie ateşler içinde bir yanar, bir titrerken, evde onu ısıtacak tek bir odun olmadığı için Arthur çırılçıplak soyunur, ve yine çırılçığlak Georgie'yi bedeninin ve kalbinin aşkıyla ısıtır :) (Ayyyy bunu izlerken çok utanmıştım! Ama yine de izlemişim bakın! :)







İyileşen Georgie'yi görmeye ilk Abel gelir, ve ona olan tüm duygularını itiraf eder ve onla evlenmek istediğini söyler... Ve onu öper..! Ne yapacağını şaşıran Georgie, kimselere bir şey söylemeden aldığı bu darbeyle evi terk eder... Ve aslında aşık olduğu adam Lowell'a kavuşabilmek için denizci bir erkek kılığına girip şehri terk eder...




Georgie'ye yaptıklarından dolayı 2 genç annelerini asla affetmez... Hatta Abel evi terk eder...

Bu acıyı kaldıramayan anneleri, yaptıklarından pişman yataklara düşer, ve kısa süre sonra da ölür...

Fakat hikayemizin sonu seyirciyi pek de tatmin edici bitmez...

Georgie Lowell'ı bulur, hatta bir gün banyodan sonra bornozlu haliyle muhteşem vücuduyla karşımıza çıkan Lowell, bizleri olduğu gibi Georgie'yi de kendinde geçirir, ve oracıkta birbirlerine sahip olurlar... :) (+18 bir çizgifilmdi, tamam kabul ediyorum:)

Çok zengin ve soylu olan Lowell, Georgie için evini terk eder, fakat ciğerlerinden hasta olduğu için Georgie onu yaşatmak uğruna ondan vazgeçer ve Lowell ömrü boyunca Georgie'yi sevse de, terk edişinden ötürü ondan nefret eder...

Ve bizim sevgili Georgie'miz "sözde" abilerinin yanına geri döner, ve sonsuza dek onlarla "kardeş kardeş" yaşar...

Valla bu anime'yi izlemediyseniz cidden çok şey kaybetmişsiniz, ne diyeyim... :)

Değme dizilere taş çıkartır içindeki entrikalarla! :)

Valla nedendir bilmem (!) benim en sevdiğim çizgfimlerdendi...

Siz de sever miydiniz... :)

Captain Tsubasa (Kaptan Tsubasa)



Eeee... Meşhur gol kralı, bir maçı bile golsüz geçirmeyen, sahaların fatihi velet Tsubasa'yı unuttum sanmadınız herhalde :)


Benim çizgifilmlerde en sinir olduğum şey ama ya! Ulan bi kere de gol atma be! Bir kere de senin takımın yenilsin dimi!


Siz de seversiniz Tsubasa'yı dimiiiiiii...! Anladım ben onu anladım! :)

Dragon Ball (Ejder Topu)



Yine zamanının kasır kavuran çizgifilmlerinden biri olan Dragon Ball, ülkemizde "Ejder Topu" ismiyle yayına konmuştur vakti zamanında... Son Goku adında maymun gibi bir kuyruğu olan ufak bir çocuğun dragonball denen, üzerine yıldız işaretleri olan ve tüm toplar biriktirildiğinde 1 dileği yerine getireceğine inanılan ejderi (ShenLon) çağırmak için kullanılan tılsımları toplarken uzakdoğu sporlarını öğrenmesi ve bu arada çevresinde gelişen komik olaylar anlatılmaktadır.




Bu çocuğun maceraları cidden komikti :) Kadınlara aşırı zaafı olan yaşlı bir sensei'den ders alıyordu, ve yaşlı adamın zaman zaman mesir macunu yemiş gibi kadınların etrafında fır döndüğü sahneler cidden kopartıyordu adamı :)




19 Ağustos 2007 Pazar

Rose of Versailles (Versay'ın Gülü_Lady Oscar)



Yine zamanının en iyi çizgifilmlerinden gösterilebilecek bir yapıt...

Fransız İhtilali öncesi Fransa'sını da tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermekte...

Kibirli ve dünyadan habersiz, insanlar açlıktan ölmek üzere ekmek bulamadıkları bir dönemde "Ekmek bulamıyorlarsa, pasta yesinler" diyebilecek kadar "zeki", bir döneme skandallarıyla damgasını vurmuş Avusturya prensesi Marie Antoinette'i muhakkak duymuşsunuzdur...

İşte hikayemizde Lady Oscar'ın görevi bir asker olarak Marie Antoinette'i korumak...

Babasının erkek evlat özlemiyle yanması üzerine bir erkek gibi yetiştirilen Oscar'ın, ruhunun da erkek olduğu sanılsa da aslında o da bir kadının arzu ve ihtiraslarına sahiptir...

Marie Antoinette'in yasak aşkı İsviçreli Kont Fersen'i büyük bir aşkla sevmektedir...

Fakat seneler sonra Fersen'i unutmaya karar veren Oscar, ona senelerdir aşkla bağlı olan, birlikte büyüdüğü Andre'ye aşık olduğunu geç de olsa fark eder, ve onunla mutluluğu bulmaya karar verir...

Fakat bu mutluluk Andre'nin ölümüyle son bulur...


Kısacası Oscar, tam anlamıyla dramatik bir karakterdir...


Sinema filmine de uyarlanan Versay'ın Gülü, çizgifilmi kadar hayranlarını memnun edememiştir...


Yine bu çizgifilmde de, Oscar'ın erkeksi görünümü ve tavırları sebebiyle onun "erkek" kabul edilmesinden kaynaklanan bir durum meydana gelmiş, genç bir kız Lady Oscar'a aşık olmuş, ve aşkının karşılık bulamayacağını bildiği için intihar etmiştir...


İlginç bir animedir... Beğeniyle izlediklerimdendi...


You Are Under Arrest (Hızlı Polisler)



Türkiye'de yine BRT'de yayınlanan bu çizgifilmin aslında konusu basit ve sade olup, daha önce bahsetmiş olduğum diğer çizgifilmler gibi doğaüstü öğeler içermez...


Hikayesi Miyuki ve Natsumi adlı iki ekip polis kızın günlük action görevleri arasında döner.


Çizgifilm ayrıca Japon Polis Güçlerinin yapısı ve çalışma sistemi ile ilgili izleyicilere bir fikir sunar.


Yine bu hikayede de polislerden birisi (hafızam beni yanıltmıyorsa) dönme'dir :) Dönme olduğu Türkçe dublajdaki seslendirmeye izleyiciye aktarılmaya çalışılmıştır...

Şeker Kız Candy'siz Olur muuuuu :)



Madem konumuz çizgifilmler, pek çoğumuzun dizi meraklısı kadınlar gibi "ay bugün Candy'de nolcak acaba... Candy, Anthony'i unutup Terry'le sevgili olcak mıııııııııııııı?" diye bi hevesle TV'nin başına çöreklendiğimiz zamanları unutacak değiliz herhalde :) Ben de bir hafıza tazelemesinden bulunayım dedim... :)


efendim, hepimizin müptelası olduğu ilk entrika çizgi dizilerdendir Candy :)



Kız manastırda yetim büyümüştür, seneler sonra bir umut, artık nihayet ben de mutlu olacağım, diye evlatlık edindiği evin yolunu tutat, ama nerdeee... Ilayza adlı çizgfilmin cadı kızı ona rahat verir mi...



Ama tüm bu olumsuzluklara rağmen çizgifilmin esas oğlanı da gider Candy'e abayı yakar :) Bunu duyan Ilayza kıskançlıktan kudurur :)



Ama ne talihsizliktir ki, birgün attan düşen Anthony ölür, ve Candy bir kez daha yapayalnız kalır hayatta :(



Artık yaşamak Anthony'siz daha zordur...



Bir süre böyle tekdüze ve ızdırap içinde geçer günler Candy için... Fakat sonra yatılı okula yazılır, ve orda bir kez daha hayatı değişir...

Hayatına Terry adlı bir çocuk girer...

En büyük aşklar nefretle doğar, sözü Candy'nin başına gelir...

Anthony'i unutamayan Candy, büyük bir aşk girdabının içinde bulur kendini...

Terry'e "evet" demeli midir...

Maalesef Terry Candy'i öptükten sonra neler oldu asla öğrenemedik ve o gün bugündür merakımızdan çatlıyoruz... Çünkü bir kaç kez Star ve Kanal D'de yayınlanan Candy, hep bu bölümden sonra yayından kaldırıldı...

Burdan sesimizi duyan olursa sevabına sonra noldu bir zahmet yayına koyuversin.. :)



Ha, bir de Anthony'den sonra Terry'le ufak çapta "kırıştırması" (!) Candy'nin acaba "kaşar" mı olduğu konusunda dedikodulara yol açtı... Devamını izlersek kamuoyu da bu konuda aydınlığa kavuşacaktır...

Hürmetler...

Saygılar...


:)

Magic Knights Rayearth (Sihirli Şövalyeler)

Bu çizgifilm ise yine dünyaca ünlü fakat Türkiye'de sadece kısa bir süreliğine şu an yayında olmayan BRT adlı kanalda yayınlanmış çok güzel bir animedir.

Konusu Lucy, Marina ve Anemon adlı üç kızın Prenses Emeraude tarafından adına “Cephiro” denilen mistik bir dünyaya çağırılmasıyla başlar. Çünkü Yüksek Rahip Zagato onu kaçırmıştır. Onu kurtarabilmek için Cephiro’nun üç efsanevi tanrısını diriltmeleri ve bununla beraber efsanevi “Magic Knights (Sihirli Şövalyeler)” olmaları gerekmektedir. Çünkü bunu sadece başka bir dünyadan çağrılan kişiler yapabilir, efsaneye göre...

Cephiro ise, çekirdek sistemine dayalı mistik bir gezegendir. Her şey irade gücüne bağlıdır. İradesi güçlü olan bir kişi, yapmayı istediği herhangi bir şeyi eğer çok isterse kolaylıkla yapabilir. Bu yüzden Cephiro'da sihir gibi şeyleri yapmak imkansız değildir. Cephiro’nun çekirdeği olan kişi, aynı zamanda iradesi en güçlü olan kişidir. Çekirdek, sadece Cephiro’yu düşünmeli, Cephiro’nun huzuru ve barışı için sürekli dua etmelidir. Aksi takdirde Cephiro yıkılmaya, ölmeye başlar. Bünyesinde canavarlar oluşur ve tüm dünyada terör ile korku hüküm sürer. Canavarları yaratan ise insanların kalplerindeki korkunun ta kendisidir.

Hikaye boyunca kızlar prensesi kurtarmak için türlü zorluklardan geçerler... Geçtikleri her zorluk onlara güç katar ve şövalyeye dönüşme yolunda bir adım daha atarlar...

Fakat şövalye olmak için geçmeleri gereken en büyün sınav Mashin'i yaratmaktır.

Mashin, Cephiro'nun koruyucu tanrılarının ortak ismidir. Diğer dünyadan çağrılan kişiler Sihirli Şövalye olmak için üç Mashin'i diriltmek ve aynı zamanda onlara kalplerinin gücünü ispatlamak zorundadırlar. Üç Mashin de üç ayrı mekanda uyumaktadır:
Celes(Ejderha görünümüne sahiptir), okyanusun altındaki su tapınağında
Windam(Anka Kuşu görünümüne sahiptir), havada asılı duran rüzgar tapınağında,
Rayearth(Alevden yeleli bir aslan görünümüne sahiptir), volkanın içindeki ateş tapınağında uyumaktadır.
Taaki Sihirli Şövalye olmak için diğer dünyadan çağırılan kişiler, onları diriltinceye kadar...

Hikayesi özellikle; "arkadaşlık, dostluk, aşk, birlik ve beraberlik" temaları üzerine kurulmuştur. Ve zevkle, merakla, ve sıkılmadan izlenebilecek bir animedir...



Youtube'dan bir göz atın, tema müziğini de mutlaka dinleyin derim ben ;)

Carp Captor Sakura (Kart Avcısı Sakura)




Sizler için seçtiğim ikinci çizgifilm Sakura...


Ülkemizde kısa bir süreliğine Star TV'de yayınlanan bu çizgifilm, oldukça başarılı Japon çizgifilmlerinden bir tanesi...


Konusu aslında bir nevi Pandora'nın Kutusu hikayesi vari...





Hiçbir özel dönüşüm geçirmeden savaşan Sakura'nın görevi, kartlardan kaçan ruhları onlara geri hapsetmek...

Bilmem daha önce hiç izlediniz mi, ama siz de bir Japon çizgifilm severseniz, youtube'dan bir göz atın derim... ;)